oysa acımak korkunç bir susuzluk bulurdu yüzünde 
hiçbir şeyin kadife bakamadığı gerçeğin avucunda 
alacakaranlığın karşıtı yine alacakaranlık
kapan artık kullanılmadığında da kapan 
bitişi ise fahişe bir esintiyle olurdu şamdanların
kıvrandın ve somyadan düştün sen iniltilerle
şamdanlar sustu ağırlık bir tas suda çözüldü 
ve işte ave maria yükseldi kadranını parçalayarak 

tahrik! 
ökse kuşlarının ölümü çağırdığı zamanlar
kıl heybe taşınan duvağın okunduğu
dönmüştün rüyalarımdaki tozlu sarı aydınlık gibi 
gökyüzünden geçtim yağmurlara karıştım
lambalar belirsiz gövdelerdi cebimde nane şekerleri 
parmaklıklar eylemsizliğin en güzel tekrarını
çimenlerin ıslaklığı hafifliği çağrıştırdı
unutulmuş ırmağın yerine gördüm gökyüzünü 

ölmeseydin dönmezdin cebimde nane şekerleri
zarflara zarflara dayandım devlet ağzında sessiz sabahlar 
kızıl bir ayartı oldu sen annelere ve devlete yaklaştıran 
gün kokusu ten kokusu sabah çıkmazı 
gül kokusu tan kokusu sabah çıkmazı 
cüce aynalara dönüşürdü beklemek sabah oluşundan senin 
parmaklıklar şefaat sözcüğüne asılı ve uğultun senin
Van Gogh diriminde dolaşan notalarıyla tozlu sarı

son yayımlananlar