Her gecikmiş iş
Nasıl da kavuşur
Pişmanlığın acı elması
Olan çıkık gırtlağa
Vakitler pişer
Şakaklar sinir öğütür
Acelenin merdiveni de
Süratin tekeri kadar
Menzili ters yüz eder
Sanki tanış kalmamış
Sabahın
Bir arkadaşın zannı
Bir iltifat belki
Konuşmak öylesine
O kadar enli
Ve giderilmemiş
Bir özlem ki
Tınının dokunduğu deri
En azılı şüphe
Bir sesle bir kişiye
Menfaat yüklense bile
Bu, senin baktığın yerden
Merhamet gibi gelir
Uyumayış
Zihnimde kâbuslar dahi
Dengini bulup
Zevklerini gördüler
Ama saat niye tükenmez
Kefaretimi ödedim
Usul olmam gerekmez miydi ki
Çoktandır
Erinmediğim yol
Dik merdiven güneş almaz
Bana eskiyle gelen
Rüzgârdı hem aşina
Hem de yabancı
Cinli bir iklimle
Kulaklarımı kemiren
Simitçi yemişiyle önünde
Tam on yıldır
Demek ki orda
Ona yolu sordum
Aldığım tarif
Öncekilerden farksız
Hem ben hem menzil
Hiç değişmemiş
Klinik en yukarıda
Dik basamağı
Kule tırmanırcasına
Döne döne çıktım
Üçüncü kat demek
Mevkiler değişmiş
Saydığım kağıt
Biraz üzüm yeşili
Birazsa sessizlik mavi
İlkin faturayı almadım
Kârıma usanmak kaldı
Sekreter cam ardı
Aşından memnun değil
Fakat niye belli etsin
Tüm kararlar verilmiş
Dar hücreler tüm dünya
Irağa izbeye kurulmuş
Masumlar arafta kaladursun
Suçlu kendini gözetir
Deprem görmez bir tepe
Oraya yasayı kurmuş
Bekledikçe bekleyen
Nafile bir görü
Payına düşen nedir
Takdirin nerde
Kim sayacak seni
Bize bilmeyi ve görmeyi
Öğrettiğin için
Körlük dışardakilere
Böyle bereketli
Böyle gururu yerleşik
Çağdaş bir ışıltı
Erinmeseler onu
Gözlerini bağlayıp
Bakışlarına koyacaklar
Üşentileri var
O yüzden
Karanlık sanatlarla
Çok uğraşmıyorlar
Kösnümüş kitabın cildini
Çamura batırarak
Koyuya boyuyorlar
Aslında erindikleri yok
Görmek onlarda meşgul
Eylem her gün,
Çekilecek bir yük kadarı
Karıştırmaları bundan
Güzelin alnını geceden mavi
Dehşeti kurnaz ışıltıdan
Ayırıp seçemiyorlar
Bildikleri hep yarım
Salon kıpırtısız
Eşyaların sesiydi boşluk
Dudaklar kilitli
Yüzler var ışımaktan uzak
Ezilmiş heykeller gibi alınsız
Yokluğundan seçtiğim
Bir süt neslince kesilmiş
Orada olmayan kalabalık
