-nuh peygamber anısına-

1.
boğuldum nefes almaktan nefes de mi boğulmuştu kan içinde yüzüyordum ben içimde yüzüyordum işim vardı
elim balta elim çekiç geliyorlar kalabalık niye bakmıyorlar bana hâlbuki işim vardı
çekilin gidin başımdan telâşlısınız ve ürkek hayvanları getirmeyin işim vardı getirmeyin kışlık yemler yetmeyecek
n’olursunuz gidin burdan konsantre olamıyorum buraların sorumlusu benim ve dokuz çocuğum işim vardı

tamam da niye gidelim burada doğmadık mı ulan ihtiyarı kim kızdırdı gördünüz işim vardı
boğulmak mı hah bırakın bak beni lâfa tuttunuz yâhu benim işim vardı
hayır hayır eşek olmaz yüzme bilmez dümen tutmayı da yerleri de silemez hem benim bugün çok işim vardı onunla
kızıyorum ama şimdi gemisinin de elçisinin de odunlarımı kim çaldı tamam gelmem sizin olsun çatımı aktaracağım ben hem söylemiştim işim vardı

2.
ne var rahat bırakın beni yağmur başlıyor perişân olacağız çatıyı aktarmam lâzım ben sonra yerim
demek en sevdiğim yemek kaplan götü at bacağı hem de mamut dışkısında peh karnım tok bunlara ben sonra yerim
karnım tok bunlara çok savaş gördüm çok peygamber baskın tehdît fırtınası babam tiranlarla savaşta dokuz kere öldü ben sonra yerim
sıktın ama kadın ben sonra yerim diyorum sana yağmur başlıyor artık yemekler eriyecek kollar bacaklar iyi arzular ve mutluluk dilekleri

demek düzen bozuldu kimse emirlere uymuyor serçe gözlerini oydu kartalın zürafalar iki ayak üstünde yürüyor olsun ben sonra yerim
yok canım yanlış görmüşsündür bir büyücüye git sana gözlük yazsın böceklerin bulutları kemirdiği yağmurdandır bunları ben sonra yerim
vahiy mi dursun şurada hidâyet midâyet istemez irfan da size kalsın koyun hepsini bir kenara ben sonra yerim kemirecek otum kalmazsa
yağmur mu sonra sonra gemi mi dursun sonra eşeği yılan yesin o herif zâten ibne odunlarımı o çaldı biliyorum sokayım gemisine biletli peygambermiş piyangodan bok çıktı koyun kenara ben sonra yerim

3.
ağaçların suçu yoktu dikilip durmaktan başka baltalı çağlara çok vardı zamân böyle uzayıp gider
her şey bunca düzgün olmaz siz kafayı yemişsiniz durun durun yâhu durun yalvarırım durun çatımı aktaracağım yoksa yarık böyle uzayıp gider
ormanı suyla yaktınız ağaçlar çürüyecek bak hepsi sizin yüzünüzden gece de sizin yüzünüzden bu liste böyle uzayıp gider
böyle uzayıp gider bu yağmur bu yolculuk kişinin kişiye küskünlüğü mavi deniz bu sevgisizliğimiz ve ölüp gitmedeyiz biz

görüyorum görmüyor musunuz yaptığınızı bordalar kamaralar alabandalar iskeletler kemikler kafatasları böyle uzayıp gider
yaşayıp gidiyorduk ne gerek vardı yağmura kimin aklına girdiniz ne diye bu kanat sessizliği bu devinim hiçbir şeyin bitmemişliği böyle uzayıp gider
durun bu ilk baskın değil daha önce de yaşandı bu böğürüp durmayın artık bunca hayvan bunca vebâ bunca tanrı böyle uzayıp gider
böyle uzayıp gider bu hiçbir yere gidemezsiniz durun dağbaşları çok yalnızdır su diplerinde yaşayın

4.
vallahi çok hızlısınız ne ruhsat aldınız ne kimseden bir olur ufkumuzu kararttınız ama size kötü haber zürafalar sığmayacak
şu odun güdük komşumdan şu ağaç babamın evinin bodur ağacı vallahi bravo cüce halamın evini de sökmüşsünüz kuzenlerim içindeyken zürafalar sığmayacak
kardeşim mukayyet olun karganıza çakalınıza bin yıllık gülizârımın her yanı bombok oldu semirdi hayvanlarınız zürafalar sığmayacak
utanmayın bu doğuştan doğuştan bu kahpesiniz paçanızdan şuh gülüşler sahtelikler fikri piçler akıyor hani her birinden bir çiftti sırayı da bozdunuz lan bu gidişle zürafalar sığmayacak

ben demiştim bak kırıldı parçalandı yaptığın yol malzemeden çaldın yine tutunsun düşmesin diye boynu uzadı garibin bu boyunla bu gemiye zürafalar sığmayacak
eşeğin beyazı bindi kara kulan bize kaldı van kedisi baş üstüne tekirler bize kaldı sizin kara kalbinize korkarım bu kara budundan zürafalar sığmayacak
sandıklar dolusu altın sandıklar dolusu kadın zürafalar sığmayacak en sonunda anladın gemi biraz küçük mü oldu ne tam gönlüne göre
bütün kötülükleri bindirdin kara katrandan gemine sizi sular da taşımaz dipsiz sular suçsuz sular diyorum bak bu gemi hemen batar korkarım enginlere bile zürafalar sığmayacak

5.
inandık iman ettik en büyük allah sizinkisi sular yükseliyor biz yerden bitmeler milleti yükselemeyiz dilediğinizce bizi de alın gemiye
çok yeriniz var yanıldık tuvalette de yatarız ben meselâ mamut bokuna bayılırım öyle müşfik öyle sıcak ana rahmim de aynıydı gerekirse koynunuza da gireriz karılarımız kızlarımızla bizi de alın gemiye
bizi de alın gemiye kürekler var çekilecek hayvanlar pişirilecek ayaklarınızın altı öpülecek kedi dilliyiz temizleriz
ruh gibiyiz farkımıza varmazsınız güzün yaprak dökeriz yazın çiçek sikeriz aman bakmayın siz bize dilimiz sürçtü koktu ağzımız bizi de alın gemiye

bizi de alın gemiye kollarımız çok kuvvetli kürek çekmesini bilir odun yakmasını bilir ama bilir taş atmasını gemi yapmasını da düşeriz peşinize bizi de alın gemiye
işimiz başımızdan aşkın başımızda yağmur yağmur belâ uğraşmak istemiyoruz etrâf kurulanacak bataklık kurutulacak cennet kurulacak cehenneme çevirmek için çok uzun iş uğraşmak istemiyoruz bizi de alın gemiye
hatırımızda nasıl yapılır ateşli silâh nasıl top dökülür nasıl nefret edilir bize benzemeyenden ama üşeniyoruz işte bizi de alın gemiye
aynı babadan düşmanız bir halt yedik pişmanız bu kabı anımsadınız mı yan yana pislemiştik içine dininize münkîr gerek bizi de alın gemiye

6.
gitmeyin gerizekâlılar böyle başlangıç olmaz tutun sözünüzü her hayvandan iki tâne e ama mamutları unuttunuz
hiçbir şey yapmadı bunlar birkaç hayvan birkaç ağaç ateş yok su yok yok şehirler lânetler tılsımlar da elleri kılıç tutmaz mamutları unuttunuz
acele etmeyin dedim dinlemediniz hepsi sizin yüzünüzden nereden aklınıza geldi şeytanla iş mi tuttunuz yılan mı yediniz akşam yemeğinizde elmadan buğdaydan konuşmuyorum bile kimin fikriydi bu gemi mamutları unuttunuz
iyi mi olacak şimdi yıkılır mı her şey böyle hep mi kötüydük anlayamadım tanrıları biz bulmuştuk mamutların suçu yoktu mamutları unuttunuz

sular yükseliyor ağaçlar boğuldu kuşlar zâten kanatsız rüzgâr sizin oralardan esiyor biliyor musunuz mamutları unuttunuz
tamam ben deniz görmedim kulacı biraz önce sizden duydum çatım akıtmıştır şimdi her şey ilk hâline döndü ve mamutları unuttunuz
rüzgâr sizin oralardan esiyor ve leş kokunuzu taşıyor burnuma yanınızda balık yok ama kokmuşsunuz pul pul gözleriniz bir buğunun ardında gizleniyor su da yok geminizde geberin ha bir de mamutları unuttunuz
sanmayın sonumuz geldi biz noktayız dünyâ çember üzgünüm ama burada tam burada hahahaha gemiler gibi yüzen mamutları unuttunuz

7.
korkaksınız kaçaksınız yatacak yeriniz yok her şey böyle geride bırakılmaz göreceksiniz bize bir bok olmaz zamân sizi unutur verginizi vermediniz
sular da çekilir gülmeyin başlarız en baştan ta en baştan önce sizi yanıbaşımızda düşünmekten başlarız kaçamazsınız verginizi vermediniz
başka yerlerde de varız biz her kıyı bize çıkar biz kurarız biz yıkarız istesek batırırız da o gemiyi ama şükredin verginizi vermediniz
sökeceğiz dişlerinizi çünkü dişimiz eksik üç gözle daha iyi görülür demişti birileri bir seferinde dört elli kırk parmaklıyız hakkımız verginizi vermediniz

pardon bir maruzatım olacaktı sıra numarası nereden alınıyor numaratörden mi çok teşekkür ederim hayır kendime değil sizin için verginizi vermediniz de
sizin için bitimsiz bir kuyruk tertipledik korkmayın burada bütün ihtiyâçlarınız îtinâyla karşılanacak canınız çekerse ölü soyucularımız dahi emrinize âmâde söylemek bizi de üzüyor ama verginizi vermediniz
anlatmayın biliyoruz canınızı verdiniz terinizi içgörünüzü müstakbel çocuklarınızı ve çınaraltı serinliklerinizi ama verginizi vermediniz ne yapalım
o odunlar benim malım hani dümen yapımında kullandığınız çatımı aktaracaktım eşekle de işim vardı yüzme kursunda randevum vardı ve üstüne üstlük siz verginizi vermediniz o hâlde bu gemi benim inin ulan

8.
kırk kişiydi yüz kırk kişiydi yürüyorlardı duruyorlardı gülüyorlardı bir şeyler yapıyorlardı gösterebilirim
ellerinde satırlar vardı ellerinde sihirler vardı birazdan olacaklara hazırlanıyorlardı gösterebilirim
ben bir yerden gelmiştim şimdi hatırlamıyorum adı çıkmış aklımdan ki aklımda bâzı adlar da var gösterebilirim size hepsini ben koydum
kırk köşe başında yüz kırk köşe başında gâlibâ kırk falan yaşında bir çocuk her yerde ve hiçbir yerde yiyordu kusuyordu bir şeyler oluyordu anlamıyordum seziyordum bütün boylar benimkini aşıyordu gösterebilirim

karanlık vardı kendinden emin rüzgâr karanlığın yanından bile geçemiyordu korkuyordu biliyordum gösterebilirim
herkes bir işâret bekliyordu yaşamak için yaşamak için bizi ne zorluyordu kimse bilmiyordu gösterebilirim
hepimiz aynı yaştaydık doğrusu ölmüştük aynı gün gösterebilirim mezar taşlarımızı ama soran olmadı
anladım ben ben anladım evet evet bir kıyâmet bekliyorduk ama hiçbir şey olmadı sanırım tanrı’nın bir işi çıktı gösterebilirim

9.
her tarafı doldurmuşlardı karanlığın içini gölgelerin ardını saklanıyorlardı çekiniyorlardı ama buradaydılar
elleri de vardı birbirlerine dokunuyorlardı buz gibiydiler onlardan biri değildim buradaydılar
nefesleri kokmuştu ölmüşlerdi ne zamân mezarları yoktu mezarlık kaçmıştı onlardan bunun için buradaydılar
çınar yaprakları servi gölgelikleri su sesleri ve güneşle ay gibi buradaydılar

buradaydılar çıktı çıkacaklar kuytulardan rüzgârla koşacaklar kuşlar söyleyecek adlarını var olacaklar
kulaktan kulağa taşınacaklar daha gitmemeleri lâzım bir yere iyi bakın buradaydılar
ben görmüştüm daha zamân yaratılmamıştı evren patlamamıştı sıkıntıdan gidebilecekleri hiçbir yer yok iyi bakın çok iyi bakın her taşın altına buradaydılar
buradaydılar allah kahretsin orospu çocukları çok milyon kişiydiler daha başımıza üşüşeceklerdi burnumuzdan getireceklerdi gitmiş olamazlar gözünüzü dört açın daha demin buradaydılar

son yayımlananlar