kokusu
kırık bir kaya ağzı
esintisine benzeyen
suyun saflığını hissediyorum
gövdesinin yarısını yitirmiş
bir evin enkazında
duyuyorum şarkı söylüyor
dilini bilmediğim bir kadın
bana geceyi ve gündüzü anlatan
duvar saatim parçalandı
doğduğumdan beri
parmaklarımın uçları ile
tanıyorum dünyayı
lakin
ne kadar uzağa baksam
hiç değişmiyor cevabım
karanlığı anlamam için
ışığı görmem lazım
*
mülkten tasarlanmış kötülüğün
bir zamanı var
eziyet getirir dokunduğu her şeye
onun çürük parmakları
şimdi hayatın ne olduğunu
söyleyeceğim sana
duyduğun sesin içinde yaşayan
sevgidir hayat
çünkü yok
içi doldurulmuş ölü kuşların
anlatılacak bir hikayesi
lakin
ne kadar hayat dolu olsam
değişmiyor hiç cevabım
karanlığı anlamam için
ışığı görmem lazım
*
acı çektirilen vücudun
sarsılışına
kapattım gözlerimi
çocukluk evim
sesler kokular
köpüklü çığlıklar
kumlara uzanan dalgalar gibi
beliren dudak kavsi
çizdiğim resimler
açtığım çukurlar
çocukluk evim
rüzgarın getirdiği kardeşlik
güller ve incir reçeli
lakin
ne kadar derin hatırlasam
hiç değişmiyor cevabım
karanlığı anlamam için
ışığı görmem lazım
*
açık yaralarının dili ile konuşuyor
her gece sığınakta
üç fısıltı
tonlarca bomba
bana önereceğin bir bakış açısı
bir görme bilinci var mı
çocukluğu ve aşkı betimleyen
kitaplarımın
hayal dünyasından çıkıp
beni götüreceğin renkli bir
gerçeklik var mı
lakin
ne kadar şey öğrensem
değişmiyor hiç cevabım
karanlığı anlamam için
ışığı görmem lazım
*
dikenli çalılıklardan
yağmurlu yumuşak patikadan
salkımsöğütten geçtik
gördük ki
içeride unutulmuş bir çocuk
sesini açıyordu annesinin
” ne kadar derin olsa
aşkı zaman öldürür “
şimdi
sessiz o aile saadeti için
söyleyip söyleyip
yarıda bıraktığımız
şarkılardan bir şarkı
seçiyoruz ayrılığa
bademiz kırmızı
makamımız hüzzam
uzun sürecek bir sonbahar
akşamındayız
lakin
ne kadar kederlensem
hiç değişmiyor cevabım
karanlığı anlamam için
Işığı görmem lazım
