gecenin zarıyla dişlerini onaran adamlar ölmüştür/sesimbozuluyor bu yüzden, sesim bozuluyor onlara/beni bir uyarıcıolarak göndermeseydi ölmelerine izin vermeyecektim/beni uyarıcı
olarak göndermedi/yaratıldığımdan beri yerini arayan bir eşya gibiyim/ bulduğumda el’içlerimden kısraklar emdireceğim/tığlanmış ketenler giyinip sakat atlara bineceğim/beni bir uyarıcı olarak göndermeseydi ölmelerine izin vermeyecektim/beni bir uyarıcı olarak göndermedi.
kızaklarını yağla- üstümüze sür kör binitini
bizim bu yöreden alacağımız kızoğlankızdır
bundan vazgeçecek olsaydım çağırıldığım kürsülerden
mutlaka bir hinlik kapardım ama yok- benim boğucu
hatta ve hatta kör edici bir talihimin olduğunu
dünyaya her geldiğimde hatırlatırlar canımıniçi!
kızaklarını saçlarımızı çeken huysuzluğa sür
kararsın durup durup hortlayan makine sesleri
taaaliiiiihhh! üstümüze yok terlemekte
şuralarımda çalışkan bir ağrı incilerimi sıvazlar
çıngın bir avludan geçelim sen kızakları yağla
orada bir peygamber varsa bizi alnımızdan öper
buğday ve it burnu konur önümüze bir de çalapur
her akşam eve döneriz evimiz o zaman ev olur
terledikçe ölümü hakeden bir kabile olur soyumuz
-sana oğulluk payıma bir eşya gibi düştü baba
evlere girip çıkmakta zorlanan bir heyulayım
evlere girip çıkmakta zorlanan bir heyulayım
evlere girip çıkmakta zorlanan bir heyulayım
evlere girip çıkmakta zorlanan bir heyulayım
evlere girip çıkmakta zorlanan bir heyulayım
evlere girip çıkmakta zorlanan bir heyulayım
evlere girip çıkmakta zorlanan bir heyulayım
evlere girip çıkmakta zorlanan bir heyulayım
etiyle doyuran ihtiyar bir annedir burada gece
burada gece olunca sütler sağılır ocak’başlarından
beni doğuran bir küheylan yaratılır enine boyuna
bozuk uykulardan sarmaşık uykulardan geçilir
anamın saçlarıyla ördüğü kuşkusuz yalınlıkla ördüğü
bel kuşağımı veresiye defterlerimi yanıma alaraktan
vergi borcu yoktur dedirtmek için arkamdan
kalkıp işe gidiyorum sen de gidiyorsun hepimiz
yontuk güz içimizden birini seçecekse billahi
seni beni seçer yürek dingonu boşa paralama
talih böyledir sana şehrin boylarını gösterir şaşmaz
tabakları ikiye böldün yatağın üç yerinden fiyasko
şemsiyeler kırdın sağa sola döndükçe hatırlarım
sırtımı döndüğüm her isyanın bir şikayetçisi var
toplanıp uzaklara bakmak için bütün hasımlarla
çitlere dayanmış kıvranan ölümü anmak için
sakın bunu talih sanma sakın bunu talih sanma
kan çektiğimiz kuyulara bitler dadandıydı ya
garajda ekmek yapan gülsümler halimeler
toplanıp uzaklara bakmak için kocalarına
deve tabanları ve domuz’yağları içirdiler
gümleyen saçlar ortalara getirildi üzerine
yarı yarıya kesilmiş ayetler ve inmeler kondu
göz kesiği göz artığı göz yamağı piçler kondu
dövülmüş çelikler ve nazar boncukları kondu
öküz başlarını soydular gözleri duruyordu
gömülerine iğneler batırdılar hu çekerekten
sabaha karşı zırhları tandı kuşanıp yürüdüler
şehre çıkışan yıldırımı taşlayalım peşime düş
evlerin yerini değiştirelim korkuluklar çatalım
ceplerimde deri parçaları taşıyorum yakalım
hıncımızla ödeşsin görüntümüzü bozan muska
çabucak akşamlardan çabucak sabahlara çıkalım
sakın bunu talih sanma
sen bir bardak suya hiç bakmadın
