Tankların, tanksavarların, uçakların, uçaksavarların, akın akın kıyamete koşan askerlerin, bombardımanlar arasında bir çiçek uzatmak ne kadar güçse, karşı cepheden bir düşman askerine, o kadar güç bu şiiri yazmak! Anne, hangi yöne çevirsem pusulamı; çıkmazıma atıyor beni dünyanın kalabalığı.

İki kardeş oturmuştunuz Kumburgaz’daki yazlık evde. Karşılıklı iki kardeş. Dayım ve sen. O gün güldüğünü gördüm,dayımın üstündeki tişörtün füme renkli olduğunu söylerken. Ogünden sonra hiç gülmedik. Anne, hangi yöne çevirsem pusulamı; çıkmazıma atıyor beni dünyanın kalabalığı.

Çarşılarında dolaşırdık İstanbul’un. “Domates güzel bayaaan” diye bağıran şen manavın önünden geçerdik. “Hayde, reçellik,reçellik bunlar”ı hatırladın mı anne, taze incir satan Romanların tezgâhlarını. Şimdi işkence evlerine hapsolduk. Anne, bu yaşında ağlama. Oğullarına hiç yakışmıyor! Sanazaten hiç. Anne, hangi yöne çevirsem pusulamı; çıkmazıma atıyor beni dünyanın kalabalığı.

Anne, emperyalizm izin verince uyuyacağız. Anne, diktatörlerölünce uyuyacağız. Anne, haber bültenleri gerçeği söyleyince uyuyacağız. İzin verilince uyuyacağız anne. Yalnız kendi emeğimizle… Anne Allah’ın verdiği huzuru çalıyorlar. Anne beni dövmesinler diye; üzerime kapaklanan meleğin kanatlarını kopartıyorlar. Anne, hangi yöne çevirsem pusulamı; çıkmazıma atıyor beni dünyanın kalabalığı.

Yüzümüzün hiç gülmediği o apartmanda; apartman görevlisinin de liberal olduğu o kapkara apartmanda, sadece ağladık. Bir akşam nöbetinde önce birbirimize bağırdık, sonra ağlamaya başladık. O gün mutluluğumuza izin vermişlerdi.Ağlayan ana-oğulun mutluluğuna. Anne, hangi yöne çevirsem pusulamı; çıkmazıma atıyor beni dünyanın kalabalığı.

Yıkanıp, abdest alıp camiye gitmek üzere beyazları çektim üzerime. Beyaz gömleğimi giydim, içine de beyaz tişörtümü. Aşağı indim. Kavakların serinliğinde oturan kadınlara selam vermek istedim. Beni görünce çağırdılar “Levent Levent”diye, yanlarına gittim. “Nereye?” dediler. Hemen hepsi mümin değil de sofuydular. Bendeki karşılığıysa yobaz. “Namaz kılmaya gidiyorum, öğle namazı” dedim. “Koku sürmüşsün” dedi Nazmiye teyze. Anne, hangi yöne çevirsem pusulamı; çıkmazıma atıyor beni dünyanın kalabalığı.

Bastonlarımla Fransa’ya gittim. Paris Charles De Gaullehavaalanına indi uçak. Tekerlekli sandalyeye oturmuşum,kucağımda valizim var. Koreli görevli beni havaalanın kapısına götürüyor. Çat-pat İngilizcemle arkadaşlarımın beni almaya geleceklerini söyledim. Çocuk çok ısrarcı bir tavırla soruyordu: “Where are you friend, where are you friend?”Arkadaşlarımın nerede olduğunu bilmek istedi nedense. Yeni bir başlangıç olacağını düşündüğüm Paris’te en büyük kaybın bu olduğunu düşündüm: Hiç arkadaşımın olmayışı. Havaalanında lejyoner askerler vardı, bir de sosyalist Hollande’ın polisleri. Benimse Paris’te hep bu soru yankılandı kulağımda: “Arkadaşlarım nerede?” Akif Kurtuluş’un kitabının adıdır, “Herkes gitmiş”. Onu hatırladım. MirevreHotel’in odasında yapayalnız. Telaşla Körler Sokağı’na, Tekaült’e gidiyorum, koşa koşa. Yaz mevsimi, Temmuz sonu. Terlemişim ve garsonlar sandalyeleri masalara ters istifliyor. Herkes gitmiş. Paris’te bu ölümcül boşluğu yaşadım. Arkadaşlarım, hançerlerini kalplerinin kuyusundan çıkartıpbıçakladılar beni. Anne, hangi yöne çevirsen pusulamı; çıkmazıma atıyor beni dünyanın kalabalığı.

Bir gece kâbus gördüm. İki kan parasıyla beslenen işkenceci, pijamalarının götleri açık. Yere akan kanımızı temizlemek içinhortumla su tutuyorlardı, işkence evinin fayanslarına. Bize bu kâbusu bu toplum yaşattı. Bu kâbusu bize Müslüman apartman sakinleri yaşattı. Bu kâbusu “Hadi artık yeter, gladionun depolarına taşının” diyen katil-işbirlikçi kapı komşumuz yaşattı. Anne, hangi yöne çevirsem pusulamı;  çıkmazıma atıyor beni dünyanın kalabalığı.

Hatıralar saçıyorum anne, bak. Her gün şiirlerle. Nimet’i hatırlıyorum sık sık. Gözlerime şiir yazan çilek kızı. Bir işçi çocuğuydu çünkü. Anası da babası da işçi. Pek tabii o da işçi. Fakat üniversite bitirmiş bir işçi. Ahmet Telli, “Kayıp Adresteki” şiirinde tarih tespitini şöyle yapar: “Bir işçi kıza söyledim bunları / ‘Yalandır’ dedi.” Ben de resmi tarihin ne olduğunu Nimet’e sormuştum. O da “Düzmecedir” demişti. Kartpostallarını hâlâ saklıyorum onun. Kardeşim Nimet, kaç ev taşındım, unutmadım seni. Anne, hangi yöne çevirsem pusulamı; çıkmazıma atıyor beni dünyanın kalabalığı.

Bir rüyayı tabir edeceğim sana anneciğim. Bir serçenin pır pırrüyasını. Senin rüyan da serçelerin rüyasına benzer. Cik ciksayıklarsın ya gençliğinin güzelliğini. Atiksindir, rüyalarından kolay uyanırsın. Uyanınca da yakınıp durursun. Benden,kocamaktan, iş yapamamaktan. Gün görmemiş annem benim. Güngörmüş hanım kraliçem. Sana bana yazık ettiler, bizi bu dünyadan sildiler. Anne, hangi yöne çevirsem pusulamı; çıkmazıma atıyor beni dünyanın kalabalığı.

Demek başka planı var veri sahiplerinin. Demek şeytanların hükmünde temiz yuvalarımız da. Demek ezilenler hiçbir hayalini gerçekleştiremeyecek kadar robotlaştı. Robotların öcüne geçtik demek. Nasıl çalışır etkisiyle, bütünüyle fikirleri değiştirildi insanoğlunun. Biliyorsundur anne; savaş teknolojilerine yenik düştük. En başat teknolojiye, istihbarat teknolojisine yenik düştük. Korkunç makineler bir gün yer değiştirecek anne. Ve veri sahipleri centilmenlik anlaşması dâhilinde ölecekler. Ben o günü bekliyorum. Bizim için umut,umutsuzluk mesafesinde. Anne, hangi yöne çevirsem pusulamı çıkmazıma atıyor beni dünyanın kalabalığı.

Haziran 2023
Acıbadem

son yayımlananlar