Bak sana ne diyeceğim,
Hani şu senin kurgusal kümülatif külahın
Radikal redlere boyun eğen romantik rezervin
Suallere sere serpe bölünmüş
Sataşmaktan sararmış kimliğin var ya,
Bunlardan bir takım yıldızı oluşturmanın neresi
Muktedir mercilere makul?
Biliyorum akil olan senin gömleğinde sakil
Toynaklar çakılı oynak zihninde herkes sana kul
Biliyorum, üç yüzün, beş yüzün susmayan uğultusu
İçinde akan buruk ırmağın arkasından dökülen su
Öfkelerinden büyüttüğün fos feryatlı höyük,
Gömdüğün bin çiçekli tarlanın üstünde tepiniyor
Durduğun an düşeceksin,
Bu korku tozlu ruhuna hızlı bir şeytan karıyor
Dilinde dikenlerden feyz alan savaş, kan ve figan
Arkandan görünen kara kalpaklı çıldırmış izan
Evrenin sesi sende aciz, sana davullu zurnalı taciz
Duymamak için kafanın içinde keş oğlu keşmekeş
Onca güdüm hayaliyle bağıran çığırtkanlar ağzı açık duman
Bak sana ne diyeceğim,
İçinde koca hiçlik, hissiyatını yok sayan hafriyat
Adım adım çürüyorsun
Azar azar ölüyorsun
Çakma aşklarla beslediğin benliğin zayiat
Gözlerinde altın fragmanlı çakıl taşları
İçindeki adanmış serseri “Beni kurtar!” diye bağırıyor
Sen kendini kurtulmaktan kaçırıyorsun
Sana boyanmış pişmanlığım beni geleceğimden vuruyor
İstemediğim ne kadar uyuşturan varsa kodluyorum,
Meşgul ediyor safsatalara aldanmış düşüncemi
Yoksa içinde bu kadar çer çöple kim ister
Cehennemden bozma Araf düşkünü bir vesveseyi
Penceremden baktığımda koca bir kırgınlık dünya
İçine anlamlar dikilmiş,
Kullanılmış biletlerin iliştirildiği silinmeyen bir dosya
Fos çıkan hayallerimin koleksiyonunu gösterdim
Yaralarımdan, karalarımdan bir potpori yaptım sana
Durduğum yer en sağlam tahta, kapalı mecra
Bir adım gerisi kör uçurumlara salan yüzlerce kırgın fırtına
Avuçlarım her gün tavana dikilip dokundu Tanrı’ya
Sitem eski modaydı, alıp, karıp, içine bir tutam sevgi katıp
Kısık ateşte pişirmekti aslolan
Her yolculukta karmakarışık odalarda kaybolurdu içim
İçine dar gelen kalbimi sebepsiz ağlatmazdı
Dibim düşerdi yanıklarımın dibi tutunca
Ve Tanrı okşardı yanaklarımı
Ağıllarına dönenleri doğaya havale ettiğim akşamlarda
İstemezdi öfkenin birbirine iliştirdiği sımsıkı saçları,
Onları yaşlı yüzüme bir baba şefkatiyle salardı
Küçük ayakkabılarla yürüdüm dağ görünümlü etekleri
Dikenli çiçeklerin arasında kollarımı iki yaraya açtım
Günahım Tanrıyı kulda aramak,
Cezam kulda Tanrılık bulmaktı
