Sıkça Sorulan Sorular mini soruşturma dizisi Buzdokuz Genel Yayın Yönetmeni Hayriye Ünal ile devam ediyor. Önceki iki soruşturmada Gökhan Arslan ve A.Gülfem Özer’e sorduğumuz soruların aynılarını kendisine sorduk.
Alışılageldik bir format oluşturmadığımız için bunun yerleşmesi ve okuyucusunda karşılık bulması da zaman alacaktı. Örneğin bu soruların aynısını bir şair daha cevaplayacak. Böylece her üç soruyu toplamda dört şair cevaplamış olacak. Her ay sorular değişse de yakalamak istediğimiz klişe havayı koruyarak bu soruşturma dizisini götürdüğümüz yere kadar götüreceğiz.
Sevgili Hayriye Ünal’a, şairliğine, ‘“şiirde ayyuka çıkardım sesi”ndeki ayyuka çıkardığı muhteşem dizelere ve seslere, soruşturma için yaptığımız teklife kabulüne çok teşekkürlerimizle…
Rıdvan Ardıç
- Şiir sizin için ne/neler ifade ediyor?
Şiir benim bir uzvum gibi bir süredir, göz, kulak türü duyuya yönelik bir uzuv. Birçok konuyu onun açısından ve ona göre düşünürken yakalıyorum kendimi. Bir tür çok boyutlu gözlüğe veya çevrimiçi dönüştürücüye benzetebilirim şiiri. Yani daha çok poetik düşünmeyi. Poetik düşünmeye PQ dersek (poetik katsayı anlamında şimdi şekillendi zihnimde), ben dünyayı izlerken şiir ve sahip olduğum PQ, benim için üstüme yağan göstergeleri tercüme ediyor bana. Onun büyüklüğü, hızı ve adapte olabilirliği oranında nesneleri, dilleri, bağlantıları ve dolayısıyla dünyayı ve akışı anlıyorum. Algılıyorum. Fiilîleştirebiliyorum.
- İlham denilen şey tam olarak nedir sizce? Bizi gerçekten bir şiir sürecine götürür mü? Onu bulmanın bir yolu var mıdır?
İlham, herkesin ona yüklediği anlam ile tanımlanabilir. Kimisi içinden gelen şevke, coşkuya ilham der. Kimisi rüya benzeri, görülerine, gündüz düşlerine, yazma isteğine ilham der. Kimisi onu yüce bir kattan geliyor gibi algılar ve kendisini bir tür alıcı aygıt gibi veya kayıt cihazı gibi hisseder, yapıp ettiklerini, yazdıklarını o yüce tarafa mal eder ve bu yüce mesaj sebebiyle kendini seçilmiş hisseder. Bir algı meselesi olduğu ve de son derece bireysel bir tecrübe olduğu için ilham hakkında her konuşma yanlışlanabilir gibi görünür. Şiiri daha maddi, öğrenilebilir ve yapılan bir şey olarak algılayan kişiler, ilham kavramına müstehzi yaklaşırlar. Her tür deneyime açık durursanız ve şiirle ilgiliyseniz adı ilham olsun veya olmasın, şiir yazma hevesi canlanır. Yaygın anlamıyla ilham, benim kullanmayı tercih ettiğim bir sözcük/kavram değil. Bir an için şiire gerekli diye düşünerek ve ona inanarak “onu bulmanın yolu var mı?” diye sorarsak onun dilin ve yaşamın içinde hep hazır bulunduğunu söyleyebilirim.
- İlk okuduğunuz şair, şiir ya da kitap hangisiydi? Bıraktığı etki nasıldı?
Şiir kavramıyla ciddi olarak ilk karşılaştığım kaynak, bir şiir antolojisiydi. Pul siyah beyaz fotoğraflarıyla birlikte Cumhuriyet dönemi şairlerinin yer aldığı kare küt bir antolojiyi babamın kitaplığında bulmuştum. Gün boyu karıştırıp okuduğum antolojiden aklımda iki şair kalmıştır. Ahmet Muhip Dıranas ve Mustafa Seyit Sutüven. Tabii hep karıştırıp eskittim o kitabı. Özellikle soyadları sebebiyle çocuk aklımda yer etmişlerdi. Sutüven’in aynı adlı şiiri vardı antolojide. “Öyle füsunludur bu yer/ Şi’rine borçludur Homer/ Çünkü senindir İlyada.” Şiirin adının şairinin soyadı olması da çok tuhaf gelmişti bana. Füsun’u da kız adı olarak algılamıştım. Ben çocukken gerçek anlamda saf idim. “Bi’fikirli” denir Ege’de, “çıkarını kollamayı bilmeyen, karşısındaki kişinin art niyetini hemen tahmin edemeyen” manasına. Annem bana bi’fikirli derdi.
O antolojiden bende uzun süre kalan his, karamsarlıktı. Çoğu ölmüş, bıyıklı, ciddi adamların böyle “biraz boş” işlerle uğraşması tuhafıma gitmişti. Okuduğum macera romanlarındaki büyük, kahraman, yakışıklı tiplere hiç benzemedikleri gibi, sürekli karıştırdığım Hayat mecmualarındaki krallara, burjuvalara, bilim adamlarına da benzemiyorlardı. O zaman bu sözcüğü bilmesem de algım tam bir loser oldukları yönündeydi. Hele bilim insanlarına duyduğum muazzam saygıyı yalnızca acıdığım bu şairlerden uzun süre esirgedim. İtiraf etmeliyim; şiire dair teorik yazılarıma başlayana kadar da bu saygı bende uyanmamıştı. Daha sonra yetişkin biriyken anladığım/dünyasına girdiğim ilk demir leblebi şair ile birlikte bu saygı bende bir daha hiç azalmayacak şekilde doğdu.
