bu taksi beni almaz sen devam et
sokakları paçalarından sökük kentte boş iki artı bir daireler
çatılarından sarkan tek kabloya ulaşmıyor göçebe yalnızlığın
çıkamadığım balkonların hesabını bile tutmamış sarmaşıklar
gökler inecek gibi değil, sen söyle lafını bulutta asılı
çıkmazların bölündüğü yerde bekle ve tutsaklığına kadeh kaldır
saksılara üfle çiçeklerle ya da kim karışır
bir gece vakti kır ve kuytuda beklet onları
çekilmeye yanaştığın ücra bir kalenin dibi değil
gömleğin dantel, yakan sihir, ceketin isyan
en bilinmez sokağı değil evrenin saçlarımın arasındaki yokuş
dudaklarımdan bu ruj silinmez sen devam et
ince ince çöz düğmelerini etinin
yağmur tersine insin, geceler çıkmazsa ben çözerim
hünersiz lanetli ellerimle uçurduğum balonlar çözer
kirli paslı sokak lambalarının sakladığı çözer
olmazsa döndürürüm alemi, kırılmaz kaburgam çözer
darboğaz ayinlerine kavuşma arzusuyla
caddelerde öpsem seni meydanlar taşar
ruhum köprülere dolaşmaya başlar
göç verdiği yerden yara izlerimin bir başka tene
şimdi sevdiğin adını zevkle yakmalısın devam et
sakladım bu kibritleri ruhumu bölüşmek için seninle
camdan bir şarap kırdıysam kesmek içindi etimi
yüzüne sür kanımı ve yanakların aksın bir kavanozun içine
kuş kaçışı sür asfaltları ve parmakların
düşsün gölgesine kemik zincirinin ama
unutma toplamayı parçaları avuçlarının içine
yersiz yurtsuz kaldığında bütün koşmaların
unutma, bölüşeceğim katarak tozları dumanları tam ortadan ikiye
içimi doğurup köşeye bıraktığın bu loş saatlerin yoksulluğunda
yükselirse kehanetim beni kim örtecek?
