İnsana laf anlatmak çok zor, biliyorum.
Seni anlamaya çalışırken gözlerimi kısıyorum.
Birini dinlerken gözlerimi kıstığımda
onu anlama çabama ciddiyet katmış oluyorum.
İnsan ciddiye alındığını hissettiğinde
akıl vermeye başlar.
Akla ihtiyacım olduğunu düşünmelerini sağladığımda
içimdeki boktan hisler sifonunu çekiyorum.
Temiz bir su
her zaman temiz bir sudur.

Seni anlamaya çalışırken gözlerimi kısıyorum.
Sonra diyorum ki, neden insan olmayan şeylere bile
artık insanmış gibi davranıyorum?
HER ŞEY ANLAŞILMAYI BEKLİYOR OLAMAZ.
Sen anlaşılmayı bekliyor olamazsın.
İsmin bile yok.
Sana bir isim bulmak için
Google’a “Gri kedilere ne isim konulur?” yazdım.
Haşhaş. Hiç uğraşmadım.
Ama bilmeni istiyorum:
           Uğraş, duygusal aşkınlığın kını değil.
Ferhat aşkından dağları delmiş mesela,
keşke önce elini tükürükleyip
sikine getirmeyi akıl edebilseydi.
Haşhaş. Bir şey anlamsızsa, bir anlamı olduğundandır.
Seninle aramda
— dişlerinle etimde, patilerinle yüzümde —
bir etkileşim var. Bir etkileşim.
Sakallarımı yalarken annen oluyorsun.
Onun, senin tüylerini yalarken gösterdiği refleksi
          taklit ediyorsun.
Biliyorum.
Her canlı, annesinin onu sevdiği gibi sevilmek istiyor.
Sen de bununla benim gibi
              erken yüzleşenlerden olmalısın.

Kucağımı bulduğunda
      iliklendik birbirimize.
Terk edilmenin dili titremekmiş. Sende görmüştüm.
Göğsün gök gök atarken
dinledim nabzın işaret dilini:
BENİ BU SOKAKTA BIRAKIRSAN
BAŞIMA GELECEKLERİ YAŞAMAYA MECBURUM.
Ben de başıma gelenleri düşündüm.
Onlardan biri olmanı istedim.
Şimdi bokunu temizlerken
kafamın dağıldığını hissediyorum.
Kafamın dağılması benim düşünce dışkım.
Sindiremediklerimi atmamı sağlıyor.
        Kalbimdeki harddiskte boş alan açıyor.
Her boşluk daha büyük bir boşlukla doluyor.
CANIMIZI ACITAN ŞEYLERİN
EN ÇOK KALBİMİZİ YARALADIĞINI DÜŞÜNÜRÜZ.
OYSA GERÇEK MİDEMİZİ BOZDUĞUDUR.

Her boşluk daha büyük bir boşlukla doluyor.
Sen yokken, senin yokluğuna dair
      üretebileceğim bir düşünce de yoktu.
Şimdi korkuyorum.
Evin camlarına bizi bırakıp gitme diye sineklik taktırdım.
Ne tuhaf değil mi:
Dışarıdayken imge içerisi,
içerideyken imge dışarısı oluyor.
Nerede değilsek orası arzunun pisi pisisi.
Çağırır bizi. Keşke sanrılarımızı oyun sansak senin gibi.
Çünkü sen dışarıdaki elektrik kablosuna konan güvercine
zıplamak için pozisyon aldığında
          ben şöyle düşünüyorum:
YERE ÇAKILMAK,
HAVAYA ZIPLAMADAN ÖNCEYE AİT BİR BİLGİ.
Bu kadar salak olamazsın.
O güvercini yakalayamazsın. Çünkü o imge.
Hakkında hiçbir şey bilmediğin her şey yalandır.
İmge salaklığı alkışlanır. Takılma.
Anlamsızlık afrodizyaktır. Kanma.
Biçim divaneliği IQ düşüklüğüdür. Salla.
Bunların hepsini öğreteceğim sana.

Yere çakılmak
havaya zıplamadan önceye ait bir bilgi.
O bilgi senin ciltlikapak güdülerinde Haşhaş.
Dokuz canından biri Wittgenstein okuru.
Mantık ve dil felsefesiyle güçlendi bağışıklığın.
Sana kendi üstesinden gelme mimiğimi aktardım.
Göz, hareketi tarayıp kodlarmış
uzun uzun bakışınca benzerlikler artarmış.
Bana benze istemiyorum.
Ben adımı seslendiklerinde bakıyorum.
Gel dediklerinde gidiyorum.
Milli Eğitim Bakanlığınca eğitilebiliyorum.
Duşa giriyorum. Bir işte çalışıyorum.
Oy kullanıyorum, anlayabilsen komik gelirdi.
Yönetilme ihtiyacı duyuyorum,
gülebilsen kahkaha atardın buna, biliyorum.
Hiç benzemiyoruz, bu güzel.
İnsan olmadığın için teşekkür ederim.
Al sana Royal Canin.

Hiç benzemiyoruz.
Benzemek anlaşabilmenin zemini
         sanıyor insanaklı.
Gözlerimi kısıyorum
çünkü yanılgı bitince boşluk başlar.
Boşluğa basmak
ağırlığımızın bizden aldığı intikamdır.
Düştüğünde
dizlerinden öğrendiğin bir şey olur:
Senin dilinde antibiyotik yok.
Kedilerin tükürüğündeki antikorlar
bakterileri yok ederek enfeksiyonu önleyebilir.

Senin dilinde antibiyotik yok insan.
Yalayıp iyileştiremezsin yaranı.
Bir eczane bulman gerek. Belki sevilmen.
Pansuman. Olman gerek belki sevilmen.
Acıyı çekip sindirmen. Gerek belki sevilmen.
Bir şey bul.
Sevildiğinde acı biraz daha az acıtır.
Bulduğunda tekrarla:
Sevildiğinde acı biraz daha az acıtır.

son yayımlananlar