
Ansızın bir gece, o bildiğiniz gecelerden birinde
Ruhum, yine, bedenimi terk etmek için benimle savaşıyor
Kaçıncı mezarım oldu bu yatak, kaçıncı can verişim?
İnsan bir gecede en çok kaç kez ölebilir?
İsyan etme vaktidir, savaş zamanları geçti çoktan
İçimdeki tüm gaziler, haykırın benimle:
Diren
Diren
Diren!
Umutsuz bir er misali olmuşum, siperden sipere koşuyorum
Ve tek sığınağım olan bu satırlar da yitmeye yakın
Yazarak bulduğum tatmin de öldüğünde, oldum mu olacak?
Yazdıklarım kadar değilim ben, sustuklarım kadarım sadece
Bir çığlıkla susarım dünyanın zulmüne, masumun direnişine
Sessiz haykırışlarımla ve kuru gözyaşlarımla
Haykırıyorum hiçliğe – veya her şeye
(hangisi hangisi, pek de emin değilim artık)
Diren ruhum
Diren asker!
Diren!
“Aldırma gönül, aldırma”
Evet, sakın aldırma hayatın bilmecesine
Bir şelale gibi aksın mı istiyorsun tüm benliğin
Su sesleri yerine çığlıklar mı duymaya hasret kaldın yoksa?
Şelale üstünde savaşan iki şövalye
Bir yağmur dekore eder bu ‘hayatım’ perdesini
Ve iki şövalye de benim aslında, tıngırtılarsa acım
Bağır ruhum, bağır
Avazın çıktığı kadar haykır şu sözleri kendine:
Diren ruhum
Diren kozmonot
Diren!
Oktay Zorba
